14 Mayıs 2015 Perşembe

Havuçtan Baklava, Kabaktan Pasta

Şeker...
3 beyazın en azılı olanı, vahşi batının bütün doktorları tarafından başına en fazla ödül konanı...
Şeker: Sinsi düşman.
Koynunuzdaki yılan!

Bu var ya bu... Göbek bağlamanızın tek sebebi.
Tamam spor falan yapmıyor olabilirsiniz ama suçu kendi tembelliğinizde aramayın sakın. Çeyiz gibi biriktirdiğiniz o kalorilerin bütün müsebbibi, adına şeker denen şu beyaz zehir!


Kan hücrelerinizi bozup sizi amansız hastalıkların pençesine sürükleyen şey, ne şehre hakim olan havanın kirliliği ne de genetik mühendislerinin gıda üretim teknikleri. Suçlu olan, şeker.

Sigarası alkolü, siniri stresi falan hikaye. Şeker! Sizi erken yaşlandıran da bu, karaciğerinizi yağlandırıp yoran da... Cildiniz tonla zehirli kimyasal içeren makyaj malzemelerinden değil, şeker denen vicdansızın ettiklerinden kuruyup kaldı öyle. Ah boyu devrilsin, yüzünüz soldu o kör olası şeker yüzünden!

Güya "tatlı", ama ağzınızın tadını kaçırıyor işte mendebur. Hiç boşuna florüre güvenmeyin, fırçaya macuna bel bağlamayın. Şekeri kovmadıkça kanal tedavisi senin, porselen dolgusu benim, kapı kapı dişçi dolaşmaya mahkumsunuz. Evet evet, diş ve diş eti sağlığı diye bir şey yok. Şeker var!

Çocuklara bile insafı yok namussuzun. Biliyor musunuz, televizyon, iPad falan hikaye; çocuklarda dikkat bozukluğunun asıl sorumlusu şekermiş. Siz onlara ilginizi ve sevginizi vermeseniz de olur, bir mengeneye yerleştirip iyice sıkın sıkıştırın yavrucakları. Davranış bozukluğu, hiperaktivite gibi istenmeyen durumlar oluşursa aman hatayı kendinizde aramayın. Tetikleyen başlıca unsur şekerdir.

Hafıza kaybına bile neden oluyormuş, arsıza bakın siz! Dijital çağın düşünce tembelliği ya da armut piş ağzıma düş kültürü değilmiş yani kabahatli olan. 2+2'yi bile cep telefonunun hesap makinesine sormaya devam...

Daha neler neler söyleniyor da bakmayın dedikodu olmasın diye anlatmıyorum.
Ağzı olan konuşuyor, nasılsa şeker cevap veremez diye.
Aslına bakarsanız arkadaşlar...

Dünya dünya olalı böyle günah keçisi görmedi.

Ama ben bu cadı avını örgütleyen elebaşlarını da tanıyorum tabi.
Bakınız birini şuracıkta ifşa edivereyim:






















Bildiniz mi bunu?
Yahu deli bu deli.
Bakışı bakış değil bikere.
Kuyuya iniyorsunuz ya bu ve bunun gibilerin ipiyle...
Çikolata düşmandır deyip havuçtan baklava, kabaktan pasta yapıyorsunuz ya...
Yani şartlarınız dört dörtlük, sağlıklı yaşam koşulları tam tekmil, bir de şu şeker olmasa...
"Her kuşu bildik, bir leylek kaldı" sorunsalı.

Az bi durun ama, bi kafanızı çevirin.
Bakın ne var burada..
Endorfin!
Duymamış olamazsınız.
Şu meşhur hormon. Hani beyin dokularımız tarafından üretilen... Vücudumuzdaki herhangi bir ağrının şiddetini azaltmak için sinirleri uyuşturan o maharetli şirin, o akıllı bıdık...
Morfinden yaklaşık 30 kat daha etkili olduğu için "mutluluk hormonu" olarak da anılan bu arkadaşımız, bilimsel bulgulara göre en çok da şekerli (!) ya da baharatlı besin tüketimi, heyecan, egzersiz ve orgazm durumlarında artış gösteriyor (sonuncuyu bi ara sansürlerim :Pp).

Şimdiii...
Beynin endorfin salgısını tetikleyen, bedenin gevşemesine ve mutluluk hissi duymamıza önderlik eden halk kahramanına siz diyorsunuz ki vatan haini!
Neymiş, 3 sene daha uzun yaşayacakmış!
30 sene fazla yaşasan ne olur lan?
Ne anladın yaşamaktan, kadife gibi keşküle kaşık sallamayacaksan?

Kaldı ki, uzun ömür olayı da muallakta.
Belki kaldırımda yürürken tren ezecek seni, belki kırda gezerken kafana piyano düşecek?
Onu bırak, hani şu sözünü ettiğin amansız hastalıklar var ya, nedir onların en büyük ilacı?
Efendim?
Mutluluk değil mi?
Yüksek moral. Pozitif psikoloji.
Biri endorfin mi dedi?

Valla zoruna gitmesin kardeşim, ben çikolatamı da yicem, şerbetime de banıcam, bi de senden çok yaşıycam.
Sen enginara pırasaya abanıp 40'lı yaşında kocarken ben Sütlü Nuriye'yle aşk yaşayıp hep genç kalıcam!
Boşuna mı demiş şair:

"Neş'eli ol ki genç kalasın. Bu dünyadan da zevk alasın."

Şimdi canım kardeşim, ekranın başından kalkıyosun. Gönlünün o en çok istediği şeyi gidip alıyosun, aaaaafiyetle, nispet yapar gibi, ağzını şapırdata şapırdata yiyosun. Acelesi yok, bana sonra teşekkür edersin.

Bu arada benim canım da bi dondurma çekti ki sorma. Şu klavyeyi kenara bırakıp bi bakayım buzlukta bişey kalm......
















Bak ya, sen hala konuşuyor musun orda?
Ömrümüzü yedin bık bık.
Kıdemli ruh hastası.
Allah'ın kabaktan pastası.
Sıs!




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder