29 Eylül 2017 Cuma

Men of the World - Unite!

Çene...
Canlılarda baş bölümünde yer alan, kemik veya kıkırdak ile desteklenen, altlı üstlü dişleri taşıyan ve ağzın kapanıp açılmasını sağlayan kasları üzerinde barındıran iki parçaya verilen ad.

Tanım böyle.
Tanım eksik.
Şunları da araya sıkıştırmak lazım: "...bir dişinin elinde öldürmese de süründüren bir silaha dönüşen..."

Budur abi.
Romantizm bir yere kadar. Gerçekçi olalım azıcık.
Şöyle bir yazıya denk geldim mesela. Önce tıklayın linke, bir okuyun.
Sonra söyleyin, ana fikri ne kadar gerçekçi?
Kadınlar, yapıları "uzun çekişli" olduğu için erkeklerden uzun yaşarlarmış. İşlerini bitirmeden öyle kolay kolay ölemezlermiş. Bak sen!

Yazar bir de dip not düşmüş utanmadan. 
Demiş ki bu yazıyı tanıdığınız olağanüstü kadınlara gönderin, emin olun hepsi bayılacaktır! 
Kadını allayıp pullayıp süper kahramana dönüştür, erkeği de şehir tipi koala olarak resmet. 
Valla ben de bayıldım... gülmekten :)

Eskidenmiş bitanem öyle yan gelip yatan adamlar.
Eskidenmiş şekerim öyle "üçü bi yerde" kadınlar.
Şefkat abidesi, fedakarlık manzumesi analar.
Onlar taze bitti, bugün karadul modeli var.

Karadul. Hani şu erkeğini yiyen örümcek...
Ondan ömrümüz kısa.
Neymiş, kadınlar "uzun çekişli" varlıklarmış.
Kargalar güler!

Buyurun aynı yazıyı ben aslına daha uygun bir şekilde kaleme alayım.
Tanıdığınız çene mağduru, hayat yorgunu, kadri kıymeti bilinmez erkeklere gönderin. Biraz da onlar bayılsın.



------------------
Akşam annemle babam televizyon seyrediyorlardı.
Annem, "Geç oldu," dedi, "zaten yorgunum, ben yatıyorum. Sen de sızıp kalma o koltukta."
Babam belli belirsiz "Hı-hı" dedi. Yaklaşık birbuçuk saattir aralıksız zaplanmaktan hayata küsmüş televizyon kumandasına göz ucuyla baktı.
Annem kalktı, mutfağa gitti.
Babam mal bulmuş Mağribi gibi kumandaya atladı. Adamcağız tuttuğu takımın o akşamki maçını "hanımın dizi qeyfi" nedeniyle seyredememişti, hiç değilse uzun özetini yakalarım umuduyla spor kanalına bastı. Ekranda Şansal Büyüka "Uzzzun zaman unutulmayacak muhteşşşem bi maç!!!" diye yorum yapıyordu.
Annem mutfakta çerez-meyve tabaklarını çalkalayıp kaldırırken TV'nin sesini duydu. "Şu don yağı yutmuş gibi konuşan adamın sesine dayanamıyorum. Değiştir!"
Babam değiştirmedi, onun yerine sesi kıstı iyice.
Annem "Sanki senin için top oynuyor adamlar. Seyret ne işe yarayacaksa" diye söylenirken bir yandan sabaha hazır olsun diye çaydanlığı doldurdu, demliğe çay koydu.
Şekerliğe baktı, dibinde az kalmış, üstüne ekledi ve "Şeker niye almadın? Her şeyi benim mi takip etmem gerekiyor bu evde?" diye seslendi.
Babam gözünü ekrandan ayırmadan cevapladı: "Hayatım, eve gelirken aradım ya bir şey lazım mı diye?" 
"Her şeyi benim mi düşünmem gerekiyor bu evde? İyi, benim gözümden kaçsa demek kırılıcaz açlıktan!"
Kahvaltı için buzluktan ekmek çıkardı, akşam yemeği için çözülsün diye de eti aşağıya koydu. 
"Kıyma da almamışsın!"
"Almıştım ama? Buzlukta olması lazım."
Annem buzluğun kapağını açıp içeriyi şöyle bir karıştırdı: "Kap kap dondurma tıkıştırmışsın, kıyma arkada kalmış."
Babam "Aslında sadece bir kap alacaktım," diye açıklamaya çalıştı, "ama sen seversin diye karadutlu da aldım."
Kahvaltı masasını hazırlamak için masanın üstündekileri toplarken çıkıştı annem: "Karadutluyu geçen sene seviyordum ben!" 
Babam cevapsız kalınca annem "Sen anca top seyret" diye kendi kendine fısıldadı. Sonra telefonu şarja taktı, telefon defterini kapatıp yerine koydu.
Sonra çamaşır makinesinden ıslak çamaşırları çıkardı ve asması için babamı çağırdı. Babam elinden oyuncağı alınmış çocuk hüznüyle televizyondan ayrılıp çamaşırları asarken annem makineyi tekrar doldurdu.
Banyodaki çöp sepetini boşalttı. Poşeti babama verip "Şunu dışarı çıkar da sabaha kadar kokmasın" diye kapıyı işaret etti.
Babam "Ama..." diyecek gibi oldu, annemin gözlerinde çakan şimşekleri görünce vazgeçti.
Annem ıslak bir havluyu kurusun diye duş perdesinin borusuna astı. Elinde çöp poşetiyle kapıya yönelen babamın arkasından seslendi: "Şampuan da bitmiş. Arap sabunuyla yıkanırız artık."
Babam çöpü attı. Eğer saat geç olmasa eve dönmeden şampuan da alacaktı. O geri gelmeden annem bir gömlek ütüledi, kopuk düğmesini dikti.
Babam içeri girerken eline bir kap su tutuşturup "Çiçekleri sula" dedi.
"Sabah sulasam?" diye sormanın yararı olmadığını bilen babam bir yandan çiçekleri sulayıp bir yandan maç görüntülerini izlemek için salonun yolunu tuttu. Ancak kanal çoktan değişmiş, annemin favori aşçısı yemek kanalında bezelyeli turta tarifi veriyordu. Spor kanalını tekrar açtı.
Annem esneyerek gerindi ve yatak odasının yolunu tuttu.
Çalışma masasının yanından geçerken durdu, öğretmene tezkere yazdı. 
Sonra salona seslendi: "Okul gezisi için para lazım. Sabaha bırakma, çocuğun çantasına koy."
"Koydum, çantasında. İngilizce çalıştırırken hatırlattı oğlan."
"Hatırlatmasa tam takır kuru bakır yollıycan yani okula!"
Eğildi, sandalyenin altına girmiş ders kitabını aldı, masanın üstüne koydu: "Ders mi çalışıyorsunuz, yastık savaşı mı yapıyorsunuz belli değil. Her şey her yerde!"
Kek tarifleri defterini çıkardı,arkadaşına söz verdiği tarifi bir kağıda yazdı, çantasına koyarken yüzünde hınzır bir gülümseme vardı: "Karbonatı yazar mıyım? Kendi bulsun. Yok öyle taklit kekle gösteriş yapmak." 
Bakkaldan alınacakları not etti, notu da babamın gömlek cebine koydu.
Sonra gitti, 3’ü 1 arada temizleme losyonuyla yüzünü yıkadı,dişlerini fırçaladı. Yine hedefte babam vardı. Banyoya çağırıp losyon şişesini gösterdi.
"Şu senin duty free'den yanlış aldığın şeyi artık kullanmıycam. Hacı nine kokusu var bunda." 
"Biliyorum hayatım. Sen bişey belirtmeyince lavanta seçtim. Aslında fena da kokmuyor..."
"Hacı nine diyosun yani. O kadar yaşlandım ben!"
"Sen benim için her zaman gençsin."
"Hıh!"
Annem gece kremini ve kırışık önleyici nemlendiricisini sürdü.
Tırnaklarına baktı, törpüledi.
Bu sırada babam ürkek adımlarla salona döndü. Maçla ilgili yayının bittiğini gördü. Bari bir film bulayım diye kanal ararken annem salona döndü: "Yemek programını niye değiştirdin?" 
"Sen yatmaya gitmemiş miydin?" diye soran babama "Turta tarifi yarım kaldı" diye çıkıştı. Yemek kanalı açıldı. Turta tarifi bitti. Annem televizyonu kapattı.
Kalktı, köpeğin su kabını doldurdu. 
Kapıları pencereleri kontrol etti. 
"Mutfağın dış kapısına yalıtım lazım. Onuncu kez söylüyorum. Hala usta bulacaksın."
"Bulmasına buldum da adam şu gün gelicem deyip sonra işim çıktı diye iptal ediyor. Yarın yine ararım."
"Ustaların köküne kıran mı girdi canım? Başkasını bul sen de!"
"Bunu çok övdü arkadaşlar."
"Senin arkadaşlarının 'Maşallah' dediği üç gün yaşamıyor. Aman, çok övmüşler!"
Kızgın adımlarla uzaklaşıp holdeki lambayı yaktı. Kardeşimin odasına gitti.
"Bu da sana çekti bak. Bilgisayar oynarken sızmış." diyerek lambasını söndürdü, bilgisayarını kapattı. 
"Bilgisayardan değildir. Bugünkü antrenmanda çok yordu Koç."
"Gitmesin o zaman? Bir haftada 5 antrenman? Milli takıma mı girecek bu çocuk? Pestili çıkıyor."
"Ama... Ama... Sen hırs yapmadın mı benim çocuğum yıldız oyuncu olsun diye? Çok iyi olması için çok çalışması..."
Kardeşimin gömleğini asarken babamın sözünü kesti annem: "Yok arkadaş, şu evde bir işin ucundan tutan kimse yok!"
Yerdeki kirli çorapları toplayıp babamın kucağına attı.
"Sepete!"
Sonra bana geldi, "Yat uyu artık. Akşama kadar oyun oynarsan dersler yetişmez işte böyle. Kırk defa söyledim, önce ders sonra oyun. Ama hep babandan yüz buluyosun. Anneyi sayan yok!"
Babam işaret parmağını dudaklarına götürüp bana 'sus' işareti yaptı. 
Annem yatak odasına gitti, saati kurdu, ertesi gün giyeceklerini hazırladı.
"Hiç giymediğin kaç tane gömlek var burada. Dolap şişti. Sen birine vermezsem ben atıcam bunları haberin olsun!"
Babam yakınır gibi oldu: "Yahu insaf, zaten dolabın dörtte üçü senin. Ne günahı var benim gömleklerimin?"
Annem kestirip attı: "Bir fakire ver."
Elindeki 6 maddelik acil işler listesine dönüp 3 madde daha ekledi:
- Fazla gömlekler atılacak
- Hafta sonuna aile gezisi programlanacak
- Yarın iş çıkışı kuaför
Kendi kendine iyi geceler diledi, hayalindeki saç modelini gözünün önüne getirip kuaförünü değiştirmesi gerektiğini düşündü. Gözlerini yumdu.
İşte o sırada babam da odaya girdi ve "İyi geceler hayatım" dedi.
Bir yerine iğne batırılmış gibi yattığı yerde irkilen annem "Ya! Tam da dalmıştım! Uf ya!" diye sızlandı.
"Şimdi yattın yahu, ne ara daldın? Bu arada, benim arabanın anahtarını gördün mü nerde?"
"NEREYE KOYDUYSAN ORDA!"
Babam bu ani çıkış üzerine gözleri fal taşı gibi açık, donakaldı. Annemse çevik bir hareketle havada yarım burgu yapıp sol yanı üzerine düşerken pikeyi üzerine çekti. Babam açıkta kalmıştı. O sırada kapıda beni gördü ve patladı:
"Oğlum sen de manyak mısın? Ne işin var gecenin bi vakti kapımızda? Git yat zıbar!" 
Sizce bu işte bir gariplik yok mu?
------------------
Dipnot: Tamam, kadınlar başımızın tacı. Abartıya abartıyla karşılık vermek tek amacımdı :)