15 Ocak 2015 Perşembe

Uyuyan Umut

Peşin not: Az sonra okuyacak olduğunuz yazı belki de bu blogda en çok yersiz tepki toplayanlardan biri... Sebep belli: İroni. Daha doğrusu, ironiyi anlayamama illeti.
O yüzden hiç yapmadığım bir şey yapıp -Bilal'e anlatır gibi-
kırmızı ünlemler serpiştireceğim kinaye yaptığım yerlere. Bundan sonra bana gelmeyin rica ederim, "İslam'a hakaret ettin" ya da "Dincilere iyi giydirdin" diye... 



Son zamanlarda beyin hücrelerime fazla mesai yaptıran birden fazla konu var. Düşündükçe içinden çıkamıyorum; kıyıya doğru attığım her kulaç beni açık denize sürüklüyor. Öyleyse diyorum, düşünmeye bir ara vereyim. Kendimi akıntıya bırakayım. Sonunda boğulmaz sağ kalırsam eğer, bakarım dalgaların beni hangi adanın sahiline vurduğuna… 

Uyuyorum. Bol bol uyuyorum. Beynime ve bedenime ceza verircesine geç saatlerine kadar zorladığım her gecenin acısını çıkarıyorum. Ama bir yanım kapamıyor işte gözlerini. Dünyanın bir yerinde düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan 12 kişi öldürülüyor. Dilimizde “Je suis Charlie”, renk değiştiren bukalemun misali hemen değiştiriyoruz pasaportları. Aynı biz, dünyanın başka bir yerinde nefes alıp verme özgürlüğünü kullanan düzinelerce insan katledildiğinde aynı duyarlılık ve insanlık onuruyla “Je suis Abdullah” falan diyememiştik ama olsun.

Pırıl pırıl sokaklarda efil efil kumaşlar kuşanmış modern Avrupa insanı dururken kim takar çölün ortasında götü açık takılan Bedevi’yi. Öyle değil mi? (!)

Charlie dediğimiz adam tuvaletini bile yerden 1200 metre yükseklikte bir plaza klozetine bırakırken Abdullah’ın varoş çocuğu takılmasının sebebi ne peki? İslam olsa gerek. (!) Bana tek bir müreffeh medeniyet gösterin, Müslümanlık sayesinde kalkınmış olsun...

(Gösteremedi)

Niye yok acaba?
Sorunun nerede olduğunu gösterecek kadar bilgi ve birikim sahibi değilim açıkçası. Ama çözüme nereden başlanması gerektiğine işaret edebilirim. Bunun için İslam’ın ilk yayılmaya başladığı günlerde yaşanmış bir olayı aktaracağım sizlere. Buhari, Müslim, Tirmizi ve İmam Malik gibi büyük muhaddisler tarafından sahih olduğu tescillenmiş bu olayın konuya gayet güzel ışık tutacağına inanıyorum:


Başlangıç > 18:26 

Bir sabah Hazreti Muhammed terler içinde uyanıyor. Amcası Ebu Bekir’e Kureyş’in her kabilesinden bir ileri geleni gün batımına kadar huzuruna getirmesini istiyor. Haberler salınıyor, o akşam güneş kavuşmadan temsilciler Peygamber’in huzuruna varıyor. Peygamber:

“Ey Kureyşliler”, diyor. “Rüyamda kendimi Cehennem ateşinde yanarken gördüm.”

Peygamberin huzurundakiler dehşete kapılıyor. İçlerinden en yaşlı olanı:

“Nasıl olur ya Muhammed? Şüphesiz ki aramızda ateşe en uzak olan sensin!”

Hazreti Muhammed hemen oracıkta bulunan ağaç kütüğüne işaret ediyor ve kütük bir anda alev alıyor. Hazır bulunanların şaşkın bakışları arasında Peygamber şöyle diyor:

“Kur’an’a andolsun ki ben ateşe işte bu kadar yakınım”.

Ve devam ediyor:

“Rüyamda Mahşer gününde kendimi karanlıklar içinde yapayalnız gördüm.”

Yine hâzirundan biri (rivayete göre Ebû Zekeriyya ibni Yahyâ) atılıp:

“Ya Habib, alemler kimin yüzü suyu hürmetine yaratıldı? Sen dünyaya bağışlanmış bir nur iken karanlık sana nasıl yaklaşabilir?” diye soruyor.

Yüce Peygamber avuçlarını birbirine çarpıyor ve bir anda dört bir yana puslu bir karanlık çöküyor. Karanlığın içinde O’nun sesini duyuyorlar:

“Bir ilim ve hikmet kaynağı olan Kur’an’a yemin olsun ki karanlık bana işte bu kadar yakındır.”

Bitiş > 18:32


İşte sıkıntı tam olarak burada bence.

İslam coğrafyasının vebası, tam 6 dakika içinde bir tarafımdan uydurduğum şu deli saçmasını sahih hadis diye yutmaya hazır milyonlarca Abdullah’ın varlığıdır. Asıl ironi ise, bu milyonlarca Abdullah arasından “sahih” hadislere göre Peygamber’in “bizden değildir” dediklerini ayıkladığımızda ortaya çıkıyor: Bu kadar evrensel, bu denli kapsayıcı olması gereken bir dinin peygamberi “gözünün üstünde kaşı olanlar bizden değildir” raddesinde dışlayıcı bir tavır sergilediğinden (!) dünyada Ümmet-i Muhammed’i temsilen tek bir kişi bile kalmamış oluyor :)

Kur’an-ı Kerim dediğin de Abdullah gibi bir şey işte; sureti var, kendi yok. (!) Alt tarafı 604 sayfalık el yazmasından din-i İslam’ı bütünüyle anlatmasını bekleyebilir misin? (!) Yüz binin üzerinde talebe yetiştirmiş İmam-i Nevevi Hazretleri dururken kılıfında duvara asılmış uslu uslu uyuyan bir kitaba mı itibar edeceğiz? (!)

E doğru.

Ben de akla ve bilime gönül vermiş her medeni insan gibi kendimi aslında var olmayan bir Abdullah yerine kanlı canlı Charlie ile özdeşleştireceğim. (!) Ve gözlerimi kapatıp biraz daha uyuyacağım. Düşünmek acı, uykuysa tatlı çünkü…