20 Mart 2012 Salı

Need for Speed!

Dikkat! Az sonra okuyacağınız incelemede adı geçen kişi, kurum, ve olayların bir kısmı kurgusal olup, geri kalanlar tamamen yazarın gerçek görüşlerini yansıtmaktadır. Hangisinin kurgu, hangisinin gerçek olduğunun ayrımı, okuyucunun mizah anlayışına bırakılmıştır.


Need for Speed: Hot Pursuit
"34 NFS 2010, sağa çieeek!" 


Merhaba pek muhterem oyunseverler! Yeniden karşınızda olmanın hazzını tarif edemiyorum, çünkü aslında ilk kez karşınızdayım. Evet.

Bu ilk buluşmamızda sizler için seçtiğim güzide oyunumuzun adı NFS: Hot Pursuit. Dilerseniz detayına geçmeden önce NFS'i sağa çekip ehliyet ruhsat kontrolü yapalım. Hmm... Hot Pursuit, Electronic Arts adına tescilli, Criterion marka 2010 model bir oyun. Fakat, o da ne?! Daha ayını doldurmadan milyon tane trafik kazasına karışmış, defalarca ehliyetine el konulmuş, sicili bir hayli kabarık! Uzun zamandır aranıyor! Evet, uzun zamandır aradığımız, hasretle beklediğimiz türden bir yarış oyunu bu!

Ehliyetinde yazılı kimlik bilgileri çelişkili... Görüyorum ki Electronic Arts, NFS’in açılımının Need for Speed olduğunu iddia ediyor. Fakat bizzat oyunun yapımcısı Criterion Games’de çaycı olarak görev yapan muhbirim Nazmi Varlı, NFS’in aslında Nefis kelimesinin kısaltmasından ibaret olduğunu aktardı bana. Hemen herkes doğal olarak EA gibi bir devin açıklamasına itibar eder durumda, ama ben Nazmi dururken el sözüne kanacak değilim.

Hot Pursuit’in ismi hakkında oyun çevrelerini kırıp geçiren asıl polemik ise telaffuz ile ilgili. Hot kelimesi ile yola çıkalım. Amerikanlar “hat” diye okuyor, İngilizler “hot”. Kasımpaşalılar ise “höt!” şeklinde telaffuz ediyorlar. Pursuit ise başlı başına bir muamma. Bu kelimeyi Amerikanlar “pörsuut”, İngilizler “pısiit” olarak seslendirirken, Kasımpaşa diyalektinde “pisküvit!” şeklinde bir seslendirme söz konusu. Tüm bu ayrışmaya rağmen, aslında tüm otoritelerin üzerinde mutabık olduğu bir nokta var: Oyun Nefis!

Benim de görüşlerim bu yönde. Ebelemeç, elim sende, davşan kaç - tazı tut gibi kültürel öğelerimize cuk oturan Hot Pursuit, bir de Aston Martin’imin arka tamponuna “kaçan kovalanır güzelim” ya da “bir muhtarın kızına, bir de Aston’un hızına hastayım” gibi özlü sözler yazabilmeme izin vereydi tadından yenmezdi. Neyse canım, o kadar kusur Cadillac’ta da olur diyerek geçiyoruz.

Oyunumuz, bildiğimiz Hot Pursuit’in çok ama çok başarılı bir yeniden çevrimi. Dürüst olmak gerekirse NFS serisi, her yeni bölümünde aslından biraz daha uzaklaşıp yavanlaşan Testere filmleriyle aynı yolun yolcusuydu. Bu çıkmaz sokakta el frenini NFS: Shift çekti. NFS serisi keskin bir U dönüşüyle trafiğe yeniden katıldı,  tam gaz otobana atıldı. Ve direksiyona geçen Criterion, en iyi bildiği işi yaptı, hızır gibi yetişip hızarın dişlileri arasından çekti çıkardı hıza olan ihtiyacımızı. İşte bugün, Shift ile başlayan restorasyon projesinin en son ve en sağlam halkası olarak karşımızda duruyor Hot Pursuit… Duruyor dediğime de bakmayın, bu oyunun sözlüğünde “durmak” kelimesi tanımsız çünkü, pek bir hareketli yavrucak. 

İşin içinde Criterion parmağı olunca, yeni yarış oyunu safkan bir NFS olarak mı piste çıkacak, yoksa yapımcı firmanın kendi öz evladı Burnout’un dublorü olarak mı sahne alacak diye bir duraksama yaşadık. Burada yapımcı firmayı tebrik etmek gerek, çünkü ortaya muhteşem bir kırma çıkarmış. Bu minik yavru, uçayım kaçayım, Tarkan’ın kurtu misali tehlikeye atılayım, bol bol Nitro biriktireyim de tozu dumana katayım diye can atıyor. Bunlar hiç şüphesiz baba tarafından gelen Burnout genleri. Diğer yandan NFS’in kalıtsal özellikleri de öyle güzel korunmuş ki yıllar önceki ilk Hot Pursuit, kimyasından hiçbirşey kaybetmemiş.

Oyun çift kelimeyle bağımlılık yapıcı. Sıkılmak imkansız. Yarışçı kariyerine başlayıp bir süre devam ettiniz diyelim. Bir süre sonra, fare Jerry olmak benim kaderim mi diye sorgulamaya başladınız. Kaçmaktan yorulduğunuzu hissettiniz. Bir küskünlük, hayata karşı bir Müslüm Gürses duruşu... İşte tam o anda, Behçet Nacar’ın omzunuza uzanan eli misali polis kariyeri yetişiyor imdadınıza. Bir anda yüzünüz gülüyor, kedi Tom rolüne bürünüp hareket eden herşeyi kovalamaya başlıyorsunuz, keyfiniz yerine geliyor.


Arkadaki iki hatun, Yeşilçam'dan önce NFS yarışlarında bayrakçıydılar.  


Tabi oyunun hikayesi bu filmin senaryosu karşısında yavan kalıyor, ama bu tür bir oyunda hikaye arayacak arkadaşlara da sormak lazım: Roman okuyacaksan ne işin var asfaltta?

Hot Pursuit’in anavatanı Seacrest County, oldukça geniş ve hoş manzaralı bir diyar.  Diğer yandan insan düşünmeden de edemiyor. Bu Seacrest’teki nasıl bir refah seviyesidir? Emniyet teşkilatının altından Lamborghini Reventón’lar, Bugatti Veyron’lar eksik olmuyor. Gözümüz yok, Allah daha çok versin de, ne olurdu polis amcalarda Renault Toros filosu olaydı da ferah ferah işimize bakaydık?

Yok. Memur beyler sürekli arka tamponumuzla tümleşik gidiyorlar. Bir de sanki hız limitini aştığımız için değil de boğaz köprüsünü havaya uçurduğumuz için düşmüşler peşimize, canımıza okuyup tamamen hurdaya çevirmeden dinmiyor hırsları hevesleri. Bu amansız kovalamaca esnasında çalan iyi seçilmiş soundtrack, oyunun parlayan özelliklerinden biri, ve bir nebze olsun hafifletiyor kederimizi.

  
"Seacrest'in yollarına, çıkayım dağlarına, bırak bir nitro vuram, polis gitmez zoruma."


Free roam özelliğini iyi kullanıp Seacrest’in tüm yollarını ezberlemekte, büyük bir kurnazlıkla serpiştirilmiş kestirmelerini iyice bellemekte sonsuz fayda var. Yoksa koşuşturma esnasında ekrandaki haritadan yolu ya da kestirmeleri takip etmeye çalışırsanız çok geçmeden kaportayı refüjden toplamanız olası. Aynı şekilde, muazzam hızlarda seyrederken manzaraya dalarsanız kenardan salına salına yola çıkan buzağıya toslayıp hayvancağızı telef etmeniz an meselesi. Gerçi bu gibi durumlarda polis sekizde sekiz kusuru buzağıya yazar ama Seacrest polisleri biraz ruh hastası olduğu için, sizde kusur olmasa da ihtiyaten arabanızı dağıtıyorlar.


"34 NFS 2010, sağa çieeek!" 


Yarıştığınız alanlar muhteşem tasarlanmış; gazı köklerken karlı dağlardan da nasibinizi alıyorsunuz, güneşli kumsallardan da.  İklim şartlarının yansıtılması kusursuz, özellikle şimşek ve yağmur efektleri konusunda grafik motorunun on parmağında on marifet.

Bir yarış oyununun can damarı olan motor sesleri, marşa ilk bastığınız andan son hıza ulaştığınız noktaya kadar mükemmel. Polis telsizindeki konuşmaları dinlemek ayrı bir keyif. Soundtrack lisanslı şarkı kaynıyor, ve bu parçalar özenle seçilmiş. Fakat insan yine de sormadan edemiyor. Bad Religion iyi hoş, peki Ankaralı Turgut niye yok?

Konusu açılmışken, oyuna Türkçe yamayla eklenen özellikleri de övmeden geçmek olmaz. Bilhassa Lamborghini’ye “ebüve” korna takabilmek, hız ve yol durumu ne olursa olsun istisnasız tüm araçların selektör yapması, ve esaslı kaza yapınca civardan bir anda 250 adet meraklı vatandaşın araç başına toplaşması gibi özellikler göz dolduruyor.


 "Ulan! OGS'yi evde unuttum!"


Kazadan bahsedip hasar modellemesine değinmemek olmaz. Doğrusu Hot Pursuit, bir Burnout kadar parçalamıyor araçlarınızı, cıvatalara varasıya haşat etmiyor, ama yine de arabalar bir hayli dağılıyor. Yok ben dikkatli sürerim, dağıtmam deseniz de oyun arabanızı parça pinçik etmek için her türlü varyeteye başvuruyor. Polisler sizi yakalamaktan umudu kesince telsize sarılıp “Amirim, şahıs topukladı, tamam!” şeklinde anons yapıyorlar, siz de bir saniye sonra önünüze kurulan yol barikatının arasındaki iğne deliğinden geçmek için soğuk terler döküyorsunuz. Polisin bir başka hinliği ise asfalta araç kapanı döşeyip trafik canavarlarının gıcır lastiklerini lime lime doğramak. Bir de EMP olayı var ki, seyir esnasında tam radyoda hoptek çalarken bir anda elektronik devrelerin iflas etmesine yol açıyor. Bu gibi durumlarda koltuk altından kriko kolunu kapıp polislere kafa göz dalasınız geliyor.

Yarışçı olarak da aşağı yukarı aynı “silah”lara başvurabiliyorsunuz. Bir tek helikopter çağırma ya da yola barikat kurdurma lüksünüz eksik. Ama içinizde ukte kalmasın, eliniz tamamen boş değil. Asker uğurlama konvoyu çağırıp trafiği alt üst edebilirsiniz. Üstelik halay çekenleri ezerlerse korkunç ceza puanı alıyor polisler.


"Makas ha?.. BANA hağ?!"



Yapay zeka yabana atılır gibi değil. Sürücüler en az Çiçek Abbas filmindeki minibüsçü Şakir kadar agresif. Muzırlar, kestirmeye falan sapacaklarsa son ana kadar çaktırmıyorlar, siz sinyal verene kadar onlar ara sokağa dalıp çoktan uzamış oluyorlar. Aklınızda bulunsun, bu kestirmelerin bazıları dört çeker araçlara göre tasarlanmış, yani altınızdaki asfalt kuşunu bu yollara kondurmanızla çamura saplanıp kalmanız bir oluyor. Sonra yardımsever vatandaşın biri yaklaşıp “hayrola bilader, pilatin meme yapmış olmasın” derse cinnete bağlamayın sakın.

Size oyunla ilgili bir spoiler vereyim diyemiyorum. Versem de bir işinize yaramıyor. Neden derseniz, oyunda arka spoiler, ön tampon, özel alaşım jant vs… hiçbirini değiştiremiyorsunuz. Shift’in bu alanda size verdiği geniş özgürlüğü unutun yani, Hot Pursuit atölyesinde sadece aracınızın rengiyle oynayabilirsiniz. Neyse ki başarılı yarışlar çıkarıp puanları topladıkça daha yeni arabalara geçiş yapabiliyoruz, kullanışımıza sunulmuş haksız rekabet silahlarının tahrip gücünü yükseltebiliyoruz. Örneğin yol kapanları daha hasar verici hale geliyor. Ya da başta sadece halay çekebilen asker uğurlama konvoyu, ileri seviyelerde horon tepmeye başlıyor ve dağıtmak hiç kolay olmuyor. Dağıtsanız da bu defa bireysel şova geçip ayrı ayrı kolbastıyla devam ediyorlar. Ama yine de seviye farkları başa çıkılamayacak avantajlar yaratmıyor, yani hassas ayar tutmuş.


Yarışçı kariyerini seçtiyseniz en büyük yardımcınız bu konvoylar olacak.


Çevrimdışı iken bile sonucu yeterince kestirilemez olan yarış ve kaçış sekansları, online dünyaya adım atınca çift kat afacanlık yapmaya başlıyor. Aynı oyuncularla aynı parkurda koşulan iyi ayrı yarış, sıklıkla birbirinden tamamen farklı sonuçlarla bitiyor. Bunun oyun ömrüne yaptığı büyük katkı yetmezmiş gibi bir de Autolog isimli anti-aging tedavisi devreye giriyor, ve oyun başında geçirdiğiniz saatler uzadıkça uzuyor. Anahtarını babanızdan aşırdığınız arabaya nasıl da takla attırıp ne güzel kırdığınızı Autolog duvarınızda gururla yayınlayabiliyorsunuz. Aynı duvarda, bir rekorunuzun unufak edildiğini okuduğunuzda aynı keyfi alamayabilirsiniz. İnada binen bir rekor çekişmesi yüzünden şaşı olana kadar yarışabilir, gözünüzü kapattığınızda karanlıkla değil nitro parlamasıyla karşılaşacak noktaya gelebilirsiniz. Facebook olmaya özenen Autolog da tam bu noktada, yeni arkadaşlıklar kurmak şöyle dursun, hali hazırda kurulmuş arkadaşlıkları titizlikle çökertmeye koyuluyor. Siz siz olun, sakin olun, gazı sevin, gaza gelmeyin.

Asfalt ağlatmanın geleneksel yolu için klasik Online Race moduna bağlanabilirsiniz. Öyle Autolog’da “hacı, seni ayıklarım, turbosuz tokatlarım” yazmakla olmuyor bu işler. 8 yarışçıya kadar bir araya gelip aslında kimin en hızlı olduğunu direksiyon başında test edebilirsiniz.

Interceptor modu da buna benziyor, fakat bu sefer teke teksiniz. Hiç değilse yuttuğunuz toza sadece rakibiniz şahit olacak, yarış camiasına maskara olmayacaksınız. Gerçi kalabalık azalsa da bu sefer muziplik artıyor, çünkü kestirme yolları kullanmak da mümkün bu modda.

Oyunun kalbi ise Hot Pursuit modunda atıyor. Yarışçıların polislerle kapıştığı bu mod 4v4 oynanabildiği gibi, mangal yürekli bir polis çıkıp da “alayınızın aklını alırım” deyip yedi yarışçıya meydan okuyabiliyor. Silah sistemi burada ışıl ışıl, strateji kurmanın ve takım oyununun tadına doyulmuyor.

Lag deyip geçmeyin.


Böylesine hız odaklı bir oyunun sanal alemdeki acımasız katili, bağlantıdan kaynaklanan problemlerdir. Neyse ki kendi deneyimimde hiç öyle kanlı bıçaklı bir lag çıkmadı karşıma. Yani diyebilirim ki Hot Pursuit, online ortamda da hızından bir şey kaybetmiyor. Sinir bozucu gecikmelerle oyun keyfinizi kaçırmıyor.

Benim sinir katsayıma tavan yaptıran asıl olay nedense araç kapanlarıydı. Her ne hikmetse çevrimdışı oynarken pek de batmayan bu tuzaklar, gerçek rakiplere karşı oynadığımda kabusum oldu. Rakibim yola mayın döşese, aracıma molotof atsa, tepeme piyano düşürse hiç zoruma gitmeyecek, ama o araç kapanı yok mu? Gerek silah olarak kendiniz kullanırken, gerekse size karşı kullanıldığında savuştururken doğru zamanlama hayati önem taşıyor. 

Peki bu kadar saydık, döktük. Oyunun hiç mi aksayan yanı yok?
Olmaz mı, var.

En başta, yarış oyunuyum ben diyorsun, kokpit kameran yok. Nasıl olmaz? Elinde çikolatan çiçeğin olmadan kız istemeye gitmek gibi bir durum. Vahim. 

Bir önemli durum da garip zamanlarda giren ara videolar. Bazen araç kapanına takılan bir rakibiniz ya da peşinize takılan yeni bir polis için, yarışın en hararetli anında ağır çekim bir animasyon girmesi akıcılığı fena halde bozuyor.  Gerçi siz bu görüntüyü izlerken arabanızın kontrolünü yapay zeka devralıyor ve size kaza yaptırmıyor. Zaten sorun da yapay zeka devredeyken değil, direksiyonu size geri verdiğinde ortaya çıkıyor. Tam bu noktada belediyenin açık bıraktığı rögar kapağına takılmak veya bir kamyonun altına girmek (ya da tepesine konmak) üzere olduğunuzu görmek feci. Son anda sıyırabilirseniz ne ala…


"Gomiserim, valla alkol değil, ara video."


Benim katılmadığım, fakat pek moda olan bir diğer eleştiri de oyundaki araç sayısı üzerine. Neymiş, Gran Turismo’da 1000’den fazla araba varmış da Hot Pursuit neden sadece 66 araca yer veriyormuş? Bırakınız efendim, Serdar Ortaç şarkıları gibi birbirinin kopyası bin tane arabayı kim ne yapsın? Tek notası değiştirilip farklı isim verilen Kara Biberim klonları bunlar!

Önemli olan nicelik değil, nitelik. Üstelik Hot Pursuit’te 66 değil 67 araç var. Oyunun en üstün arabası bütün altın madalyaları toplayınca açılıyor:  Tavşan kanı renginde özel tasarım Ferrari Nazmitrone (tm). Bu, aynı zamanda leziz çayları için Criterion’dan Nazmi’ye bir saygı duruşu. Oyunda Ferrari yok diye mızıtanlara da, Nazmi’nin karizmasına burun kıvıranlara da kapak olsun.

Evet sevgili oyunseverler. Bugüne bugün karşımızda muazzam bir başyapıt var. Kendisiyle kıyaslanan Gran Turismo, detay konusunda tahtı ele geçirmiş gibi görünse de eğlence konusunda Hot Pursuit’in yanında turist kalır.

Şu an piyasadaki yarış oyunlarının hiçbiri Hot Pursuit ile drag'e giremez kanaatindeyim. Lakin yarın yeni Burnout çıkınca jet hızıyla Hot Pursuit’i tanımadığımı iddia edebilirim... Bilenler bilir, bir atari jetonu için en yakın arkadaşını tanımayacak mizaçta bir insan evladıyımdır.

Efendim, böylelikle ilk oyun incelememizin sonuna gelmiş bulunmaktayız.
Bir sonraki yazımıza dek şen ve esen kalınız.


Ne iyi:

+ Adrenalin
+ Takım oyunu ve strateji
+ Seacrest County
+ Autolog
+ Nazmi


Özel tasarım Ferrari Nazmitrone (tm)



Ne kötü:

- Akıcılığı katleden ara videolar
- Kokpitten görüntü yok?
- Araç kapanı!
- Kolbastı
- Oyun ismi hakkındaki telaffuz polemiği



Oyunun karnesi:

Grafik: 5 yıldız
Hikaye: Kitapevine kardeşim!
Atmosfer: 5 yıldız
Eğlence: 5 yıldız
İçerik Zenginliği: 5 yıldız
Multiplayer / Online: Samanyolu
Ses / müzik: 4 yıldız
Genel: 100 üzerinden 95
Ne kadar oynanır: Radyoda kemençe çalıyorsa sonsuza kadar!



Kıyaslama:


NFS: Hot Pursuit

Gerçekten Yarışmak

Crazy Taxi (Facebook App.)