26 Mayıs 2015 Salı

Fevkaladenin Fevkindeyiz

Son bir haftadır memleketimde bazı yürekler kıpır kıpır. Bugün sona erecek olan bir öğretmen tayin süreci var, malumunuz. İl içi yer değiştirme yapmak isteyenler başvurularını tamamladı. Sonuçlar bekleniyor.

Kadro kısıtlı. Atanma ihtimali pek yüksek sayılmaz. Devlet büyüklerimiz de sağ olsunlar, işleri daha da "heyecanlı" hale getirmek için ilmeği iyiden iyiye daraltıyorlar. Boş kadro bulunsa dahi, sistemde kapatılmış olduklarından Türkiye'nin en iyi 41 lisesine başvuramıyorsunuz mesela. Sebep? Çünkü o liseler doğrudan Milli Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya bağlanmış durumda. 

Anlam veremediniz mi? Açıklamaya çalışayım. Hani 5-1-3-3 gibi,  4+4+4 gibi futbol taktiğini andıran eğitim programları tasarlanıyor ya? İşte bu son sistemde sahaya 4-2-3-1 dizilimiyle çıkıyoruz, ileri uçta bitirici forvet olarak da formayı Kel Nabi'ye veriyoruz. Kabul, biraz garip bir sistem oldu ama gole doyacağımıza olan itimatım sonsuz.

Hem sistem sistem nereye kadar? Her şeyi sistem belirleyecekse "hamili kart yakinimdir" müessesesi ne olacak? Şimdi ben dayıma gittiğim zaman "kusura bakma yeğen, ülkede adalet diye bir şey var" mı diyecek bana? Kargalar güler.

Dolayısıyla efendim, bu en iyi 41 okul için öğretmen atama ve idareci belirleme yetkileri yalnızca ve yalnızca Bakan Avcı’ya ait. Öyle elini kolunu sallayarak giremezsin. Kimin en yüksek liyakat sahibi olduğunu en iyi Sayın Avcı bilir. Eminim en çok hak edenleri atayacaktır o okullara.

Mesela benim süper bir adayım var bakın. Eğitim işine sadece gönlünü değil ömrünü vermiş, 51 yaşındaki İ.K. isimli öğretmenimiz (gazeteler tam ismini vermediği için paylaşamıyorum) sistemin içinde hak ettiği yeri bulamayanlardan. Geçen hafta çok yazıldı, okudunuz mu?

Önce 4. sınıfta okuyan kız öğrencisine "fazla yakınlık" göstermiş, kızın ailesinin şikayetçi olması üzerine geçici olarak açığa alınmış. Bakın "geçici" diyorum, neyse ki bu emektar öğretmenin kariyerine tamamen son verme insafsızlığını yapmamışlar. 2 ay sonra yürü aslanım deyip ilçeye atamışlar.

Öğretmenimiz kararlılık göstermiş, vakur duruşunu bozmamış. Atandığı yerden kızın babasını arayıp "ben rüyamda kızınızla nikahlandım, o artık benim eşim sayılır" demiş. Allah'ın emri, Peygamber'in kavliyle talip olmuş kıza. Sonra ne olmuş biliyor musunuz? Sıkı durun. Kızın babası polisi aramış! Neymiş, kızı 10 yaşındaymış da, öğretmenin akli dengesi yerinde değilmiş de... Bir takım iğrenç yakıştırmalar, mesnetsiz iftiralar.

Yakmışlar gül gibi öğretmeni! Karakol, mahkeme derken şu anda ceza evinde o ulu çınar. Neden? Namusuyla kız istediği için. Ömrünün sonbaharında bir tatlı huzur aradığı için. Çok gördüler.

İşte Sayın Bakanımız bu müstesna değerin, bu emsalsiz eğitim neferinin elinden tutmalı bence. Sistemin içinde hak ettiği yeri ve değeri bulamamış bu ve bunun gibi güzel insanları kendi tekelindeki kurumlara yerleştirmeli. Ancak ve ancak bu şekilde yetiştirebiliriz aydınlık nesilleri.

Tabi sadece öğretmenle bitmiyor iş. Müdür kadrosunda da aynı hassasiyet sergilenmeli. Örneğin Ermenek'te karne ortalaması yüksek öğrencilere para ödülü dağıtan İlkokul Müdürü Ümit Öztürk... Dereceye girenleri sınıfın ortasına çıkarıp başlarından aşağı para saçan Öztürk, "Bak bankadan gıcır gıcır getirttim bunları, hadi hayırlı olsun" demeyi de ihmal etmiyor. İlkokulun internet sitesinden de kamera görüntülerini yayınlıyor, tüm dünya bu parmak ısırtan uygulamaya şahit olsun diye.



Nabi Bey'in dikkatinden kaçmamalı bu özgün yaklaşım. En kısa zamanda en iyi okullardan birinin yönetim kadrosuna kaydırılmalı bu yakışıklı arkadaşımız.

Tatsız şakalar bir yana, Sayın Avcı yakın bir zamanda "eğitim sistemimiz fevkalade, dünya gıpta ile bakıyor" demişti ya hani? Bence Türkiye'de geçerli eğitim anlayışına ve yürürlükteki uygulamalara dışarıdan biri ancak şu şekilde bakabilir:



Teşekkür ederim, başka sözüm yok yargıç bey.

19 Mayıs 2015 Salı

Aman oylar bölünmesin!

Bir başka genel seçimin eşiğine vardık ey ahali.
Evet artık spekülasyonun giderek yükselip gündelik hayatın en alakasız alanlarına nüfuz ettiği günlerdeyiz. 

- Frikik için Sosa topun başında! Sosaaa... Ve yine barajdan döndü sayın seyirciler!
+ A-ha! HDP barajı geçemeyecek kesin.

Evet, çıkarımlar bu denli derin. Daha da derinleşecek.
Ve tüm bu süreç arkasına, fon niyetine, seçim otobüslerinden yankılanan veciz sloganlar ve şahane besteler eşlik edecek. 
Ne güzel, hoparlörlerde inleyen nameler ruhumuzu sarıyor. Dört bir yanda düğün dernek havası, şenlik içinde yaşıyoruz, bir de halimizden şikayet ediyoruz.

AKP'nin seçim şarkısını duydun mu mesela?
Sözlerinden bir kuple vereyim, belki çıkarırsın:

Adam kim?
Yiğit kim?
Doğru kim?
Dürüst kim?
Kim kim kim kim?

Evet, hepimizin arayışını ne de güzel yansıtıyor.
Daha ne şarkılar var, hepsi birbirinden güzel.
Benimse bu aralar seçim denince tek bir şarkı geliyor aklıma.
Hani Ayça diye bi kız söylüyordu bunu.
(Sözlerin halen nasıl ezberimde kalabildiğini sormayın rica ederim)

Buraları yıkılıyo, benden yıkılıyo. Hergün peşime bıyıklı takılıyo.
Ben seni seçtim, tahminin doğru...

Kimi seçeceğiz, tahminimiz doğru olacak mı bilemem ama ilk iki dize birebir örtüşüyor gündemle:
Memleket yıkılıyor mu? Check.
Her taşın altından bir siyasi fırlıyor mı? Check.
Dört bir yanımızı saran adayların yüzde doksanı bıyıklı mı? E ona da Check.

Hadi sadede gelmeden önce şu bıyık meselesi üzerine makara yapalım biraz :)
Bir bakalım hatırlayabildiğimiz geçmişe... 
Turgut Özal'dan başlayalım mesela. Yıldırım Akbulut, Bülent Ecevit, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu... 
Bıyık şov!
Başbakan seçilebilme şartları arasında gizli bir "bıyıklı olma" maddesi mi mevcut acaba?

Nasıl bir sırrı var bu bıyığın bilmiyorum ama DNA'sı elverse Tansu Çiller de bırakacaktı, ondan eminim.
Mesut Yılmaz'ın ise köse olduğundan şüphem var.

Türkiye'yi bırakıp dünya liderlerine bir göz atalım. Allah Allah, yüzde doksanında bıyık yok. İnsan sormadan edemiyor: Bu nasıl devlet adamı ciddiyeti? Ergen gibi ciscillop kürsüye çıkıp halktan nasıl oy isteyebiliyorlar? İnanılır gibi değil, ama bıyıkta bir keramet olsa biz kalkınma anlamında çoktan geride bırakmış olmaz mıydık bu ülkeleri?

Dönelim yine kendi topraklarımıza, bu seçimin adaylarına bakalım...
İktidarı, muhalefeti yine küllüm bıyık.Bok var o bıyıkta çünkü!
Eksik olsun kardeşim.

Arada bir Selahattin Demirtaş göze çarpıyor, o da terörist olduğundan benim için klansman dışı.
N'apayım şimdi, gidip sırf bıyıksız azınlık diye Devlet Bahçeli'ye mi oy vereyim? Yok, olmaz. Adam muhalefet lideri olarak çok sevimli, pek nükteli. İktidara gelse büyüsü bozulur kesin.
O halde Emine Ülker Tarhan?
Evet?
Hayır?
Olmaz değil mi? 

Şimdi oylar bölünmesin.
Tabi.

Hah işte, ben de tam olarak bundan söz etmek istiyorum aslında. Hatta bak, asıl konuya parmak basacağımdan ciddileştim bir anda; koltukta daha bir dik oturuyorum ve gözlerinin içine bakıyorum şimdi. Derdim: Muhtar seçimlerinde bile bir kısım "aydın insan" tarafından bozuk plak gibi sayıklanan (hatta kibarca dayatılan) "Haydi arkadaşlar, safları bozmuyoruz, bütün oylar CHP'ye" sorunsalı...

CHP dediğin nedir, ona bakalım önce.
Balık baştan kokar, değil mi?
Öyleyse lideri bir değerlendirelim hele.

Dost acı söyler, kusura bakma arkadaşım.
Kemal Kılıçdaroğlu dediğin, kendi oy vereceği sandığı bulamayacak kadar sapsız, yürüyen merdivene tersten girecek kadar da beyinsiz bir arkadaş.



Videoya gel. Bikere ters yöne giriş zihniyeti ofsayt.
"Ben liderim, doğru yönden inmeye tenezzül etmem, basit insanları beklemem." mantığı.
Hadi bir hata yaptın, ama merdiven çalıştı sayın başkan. Mazallah, düşeceksin kafanı yaracaksın...
Ama vazgeçmek yok, hatada ısrar var.

Sen de bu dengesizin kayığına biniyorsun ya 3 seçimdir.
Hatanda ısrar edecek misin?
Yoksa doğru yönde yürüyenlere bu sefer bir şans verecek misin?

Bu lider ki AKP yasa üstüne yasayı meclisten geçirirken, günbegün mutlak güç haline gelirken "Alkışlıyoruz!" sloganıyla mitingler düzenledi. Bu parti ki 3 seçimdir sürdüregeldiği acziyeti miting meydanlarında seçmenlere alkış tutturarak taçlandırdı.

Buyurun, şu ciddiyete de alkış tutalım o zaman:

















Şimdi adama sorarlar:
Yahu oy mu istiyorsun, çocuk mu eyliyorsun?
Vatanın bekası mı senin derdin, caps furyası mı?
İşin daha da acı tarafı, şu "retro kampanya" işinin tamamen arak olduğu da ortaya çıktı. Yani yumurtladığın zırva bile çalıntı.

Sen bu halinle ciddi ciddi bu ülkeye hukuksal düzen getirmeye talipsin, değil mi?
Bu yüzden ay başında hukuken yasaklanmış olmasına rağmen, rızamı gözetmeden, onayımı almadan 3 adet spam mesaj gönderdin bana.

1) Sabahın köründe:
19 Mayıs bayramımızı 19 Mayıs Salı saat 14:00'te il başkanımız Sayın Murat Karayalçın'ın katılımıyla Ümraniye Çarşı Meydan'da halk konseri ile kutluyoruz.

2) Yetmedi, akşam üzeri:
19 Mayıs (yarın) saat 09:30 Kaymakamlık bahçesi Atatürk Anıtı'na çelenk koyulacaktır. Saat 14:00 Ümraniye Çarşı Meydan'da il başkanı Sayın Murat Karayalçın'ın katılacağı seçim irtibat bürosu açılışı ve halk konseri.

3) O da kesmedi, bu sabah:
19 Mayıs kutlaması için Ümraniye Çarşı Meydan hazır. Saat 13:00 il başkanımız Sayın Murat Karayalçın geliyor.

Şimdilik bu kadar. Ama akşama son bir mesaj bekliyorum:
Valla çok şey kaçırdın. Acayip eğlendik, bol bol alkış tuttuk, halk konseriyle koptuk. Neyse unutma bak hukuk devleti için oylar CHP'ye!

Alınma ama sevgili CHP, karşı gibi durduğun iktidarla o kadar çok ortak paydan var ki... Kısaca, güvenmiyorum sana.

Nasıl güveneyim? Dünyadan haberi olmayan boş beleş adamları aday diye sürüyorsun önüme.
















Bu kahraman kardeşimiz, üniversite harçlarının -ikinci öğretim hariç- çoktan kalktığı konusunda malumat sahibi olmayabilir mi? Yok canııım, "AKP güzel kaldıramadı, biz iktidar olunca önce tekrar yürürlüğe koyup sonra enfes biçimde kaldırıcaz" demek istiyor olmalı.

Bir de afişlerde hep bir Yeni Türkiye vurgusu var ki belki en çok kızdığım da bu... Yahu iktidar partisi zaten "yenilemiş" yenileyeceği kadar, sen de Eski Türkiye için savaş! Tarımıyla hayvancılığıyla kendi kendine yeten, belli bir ülküsü ve birlik duygusu olan, çocuklar için şarkı besteleyen Barış Manço ve Kayahan gibi güzel insanların olduğu, en basitinden Fenerli ile Cimbomlunun aynı stadda maç izleyebildiği günleri özledim olm ben!

Neyse, duygusallaşmadan...

Daha onlarca sebep sayabilirim ama CHP'ye neden inanmadığımı anlatmak için bu kadarı yeterli olacaktır sanırım. Sen kardeşim, tüm bu sebeplere karşın yine de CHP'ye oy verebilirsin. Anlarım. Benim yerdiğim gibi sen översin. Kendince ikna olduğun, ışık gördüğün noktalar vardır, bana saygı duymak düşer.

Benim kimyamı bozan, insanların seçimleri değil zaten. Bu seçimler için kullanılan argüman: "Aman oylar bölünmesin!"

Yani diyelim ki CHP'den bir cacık olmadığını, olamayacağını düşünüyorsun. Tazecik filizler de var Anadolu Partisi gibi, ne bileyim Vatan Partisi gibi... Farkındasın.
Ama birileri olmaz diyor, bölme o kör olası oyları. Sen oyları bir arada tutarken vatan gitti elden, saf saf dağıldı, kaç parçaya bölündü, sen oyları aman bölmeyesin!

3 seçimdir ne değişti kardeşim? Oyları bölmedin de erozyonu önleyebildin mi? İktidar partisi her geçen gün daha bir semirmedi mi? Bugün mutlak monarşiye oynayacak hale gelmedi mi? Senin ana muhalefet partin bunca zaman ne yaptı? Halktan kopuk, özü bozuk, şarlatan siyaseti.

Ama bölmeyelim ya! Mazallah, yobazlar yer bizi sonra.
Peki, Türk Dil Kurumu'na göre yobazlığın tanımı nedir biliyor musun?

Yobaz: Bir düşünceye, bir inanca körü körüne bağlı kimse.

Bir dön bak bakalım aynaya. 
Oylardaki %0,1'lik sapmanın matematiğini yapan sevgili arkadaşım, bence sen savaştığını sandığın kesimden çok daha yobazsın. Söyle bana: Hukuku, demokrasiyi istatistikle ölçebilir misin? Çocuklarının geleceğine yüzde üzerinden değer biçebilir misin? Neyin matematiğindesin?

Senin yobazlığın yüzünden çöreklendiği yerde kök saldı CHP'nin kiyafetsiz yönetim kadrosu. Senin sağladığın suni destek sayesinde koltuğunu korudu. Sen değişmediğin, oyunu sakınıp alternatife yönelmediğin için böylesi şımardı. 

Hadi dün alternatif yoktu be kardeşim. E bugün var? İzin ver, bu milletin sinesinde bir yerleri olduğunu bilsin yeni tohumlar. Cesaretlerinin karşılık bulduğunu görsünler, daha cevval olsunlar. Topladıkları destekten güç alsınlar, yarın ayakları üzerinde daha sağlam dursunlar. Varsın meclise giremesinler bu sefer, üçtür mecliste "alkış" tutanları yerlerinden etsinler.

Ancak böyle yeşerir demokrasi. Ancak bu şekilde gerçekleşir köhnemiş olandaki kan değişimi. Düz mantık, partizanlık seni eninde sonunda "padişahım çok yaşa" günlerine taşır. Aha geldik, gidiyoruz. İstediğin bu mu gerçekten?

Ben ne istiyorum peki? Kime oy vereceğim?
İnan henüz netleşmedi.
Yalnız kime oy vermeyeceğimden eminim şimdilik.
Bir de oyları böleceğimden...
Bu da bir başlangıç.

Bir süre daha gözlem yapacağım.
Bakalım kimin seçim otobüsü kulaklarıma daha candan tecavüz edecek, kim benim vergilerimle dağı bayırı flamaya boğup gözlerime bayram ettirecek, kim daha çok afiş bastırıp çevreye en duyarlı benim mesajı verecek, bakacağım.
Bir karara vardığımda paylaşırım seninle. 

14 Mayıs 2015 Perşembe

Havuçtan Baklava, Kabaktan Pasta

Şeker...
3 beyazın en azılı olanı, vahşi batının bütün doktorları tarafından başına en fazla ödül konanı...
Şeker: Sinsi düşman.
Koynunuzdaki yılan!

Bu var ya bu... Göbek bağlamanızın tek sebebi.
Tamam spor falan yapmıyor olabilirsiniz ama suçu kendi tembelliğinizde aramayın sakın. Çeyiz gibi biriktirdiğiniz o kalorilerin bütün müsebbibi, adına şeker denen şu beyaz zehir!


Kan hücrelerinizi bozup sizi amansız hastalıkların pençesine sürükleyen şey, ne şehre hakim olan havanın kirliliği ne de genetik mühendislerinin gıda üretim teknikleri. Suçlu olan, şeker.

Sigarası alkolü, siniri stresi falan hikaye. Şeker! Sizi erken yaşlandıran da bu, karaciğerinizi yağlandırıp yoran da... Cildiniz tonla zehirli kimyasal içeren makyaj malzemelerinden değil, şeker denen vicdansızın ettiklerinden kuruyup kaldı öyle. Ah boyu devrilsin, yüzünüz soldu o kör olası şeker yüzünden!

Güya "tatlı", ama ağzınızın tadını kaçırıyor işte mendebur. Hiç boşuna florüre güvenmeyin, fırçaya macuna bel bağlamayın. Şekeri kovmadıkça kanal tedavisi senin, porselen dolgusu benim, kapı kapı dişçi dolaşmaya mahkumsunuz. Evet evet, diş ve diş eti sağlığı diye bir şey yok. Şeker var!

Çocuklara bile insafı yok namussuzun. Biliyor musunuz, televizyon, iPad falan hikaye; çocuklarda dikkat bozukluğunun asıl sorumlusu şekermiş. Siz onlara ilginizi ve sevginizi vermeseniz de olur, bir mengeneye yerleştirip iyice sıkın sıkıştırın yavrucakları. Davranış bozukluğu, hiperaktivite gibi istenmeyen durumlar oluşursa aman hatayı kendinizde aramayın. Tetikleyen başlıca unsur şekerdir.

Hafıza kaybına bile neden oluyormuş, arsıza bakın siz! Dijital çağın düşünce tembelliği ya da armut piş ağzıma düş kültürü değilmiş yani kabahatli olan. 2+2'yi bile cep telefonunun hesap makinesine sormaya devam...

Daha neler neler söyleniyor da bakmayın dedikodu olmasın diye anlatmıyorum.
Ağzı olan konuşuyor, nasılsa şeker cevap veremez diye.
Aslına bakarsanız arkadaşlar...

Dünya dünya olalı böyle günah keçisi görmedi.

Ama ben bu cadı avını örgütleyen elebaşlarını da tanıyorum tabi.
Bakınız birini şuracıkta ifşa edivereyim:






















Bildiniz mi bunu?
Yahu deli bu deli.
Bakışı bakış değil bikere.
Kuyuya iniyorsunuz ya bu ve bunun gibilerin ipiyle...
Çikolata düşmandır deyip havuçtan baklava, kabaktan pasta yapıyorsunuz ya...
Yani şartlarınız dört dörtlük, sağlıklı yaşam koşulları tam tekmil, bir de şu şeker olmasa...
"Her kuşu bildik, bir leylek kaldı" sorunsalı.

Az bi durun ama, bi kafanızı çevirin.
Bakın ne var burada..
Endorfin!
Duymamış olamazsınız.
Şu meşhur hormon. Hani beyin dokularımız tarafından üretilen... Vücudumuzdaki herhangi bir ağrının şiddetini azaltmak için sinirleri uyuşturan o maharetli şirin, o akıllı bıdık...
Morfinden yaklaşık 30 kat daha etkili olduğu için "mutluluk hormonu" olarak da anılan bu arkadaşımız, bilimsel bulgulara göre en çok da şekerli (!) ya da baharatlı besin tüketimi, heyecan, egzersiz ve orgazm durumlarında artış gösteriyor (sonuncuyu bi ara sansürlerim :Pp).

Şimdiii...
Beynin endorfin salgısını tetikleyen, bedenin gevşemesine ve mutluluk hissi duymamıza önderlik eden halk kahramanına siz diyorsunuz ki vatan haini!
Neymiş, 3 sene daha uzun yaşayacakmış!
30 sene fazla yaşasan ne olur lan?
Ne anladın yaşamaktan, kadife gibi keşküle kaşık sallamayacaksan?

Kaldı ki, uzun ömür olayı da muallakta.
Belki kaldırımda yürürken tren ezecek seni, belki kırda gezerken kafana piyano düşecek?
Onu bırak, hani şu sözünü ettiğin amansız hastalıklar var ya, nedir onların en büyük ilacı?
Efendim?
Mutluluk değil mi?
Yüksek moral. Pozitif psikoloji.
Biri endorfin mi dedi?

Valla zoruna gitmesin kardeşim, ben çikolatamı da yicem, şerbetime de banıcam, bi de senden çok yaşıycam.
Sen enginara pırasaya abanıp 40'lı yaşında kocarken ben Sütlü Nuriye'yle aşk yaşayıp hep genç kalıcam!
Boşuna mı demiş şair:

"Neş'eli ol ki genç kalasın. Bu dünyadan da zevk alasın."

Şimdi canım kardeşim, ekranın başından kalkıyosun. Gönlünün o en çok istediği şeyi gidip alıyosun, aaaaafiyetle, nispet yapar gibi, ağzını şapırdata şapırdata yiyosun. Acelesi yok, bana sonra teşekkür edersin.

Bu arada benim canım da bi dondurma çekti ki sorma. Şu klavyeyi kenara bırakıp bi bakayım buzlukta bişey kalm......
















Bak ya, sen hala konuşuyor musun orda?
Ömrümüzü yedin bık bık.
Kıdemli ruh hastası.
Allah'ın kabaktan pastası.
Sıs!