Hani Arif'in Manchester'a attığı golü seyredeyim derken bir bakarsın sağa sola tıklaya tıklaya kendini Top Ten Pokemon Fights videosunda bulmuşsun... Youtube böylesine sinsi çalışan, elini versen kolunu kapan cinsten bi alem...
İşte bu alem bigün beni de kaptığı gibi 'Sincap Yutan Piton' videosuna savurdu. O gün ne arıyordum da yolumu hangi ara kaybettim, hiçbir fikrim yok (dedim ya, sinsi bu Youtube), fakat o salak sincaba baya bi kızdığımı hatırlıyorum.
Salak ki ne salak. Piton yaklaşıyor yalana yalana, bu durmuş arka ayaklarının üzerinde havadaki kelebeği izliyor. Dünya yansa umuru değil, derdi zoru şirinlik... Lan geliyor piton! Bak etrafını sardı, şimdi saldıracak! Kaçmak şöyle dursun, gidip bir de pitonun burnunu falan kokluyor sersem kemirgen. Israrla bi sevimlilik, bi şov hali. Sanki az daha kastırsa Chipmunks'ta Alvin rolünü kapacak! Pitonun öldürücü hamlesinden bir iki saniye önce, Khazad-dûm Köprüsü'ndeki Gandalf gibi son nefeste, "Run, fool!" diye fısıldıyorum. Fayda etmiyor.
Ve beklenen son.
Dedim ya, çok kızdım bu işe. Zaten bi 5 dakika ayırayım derken Şişli Etfal'e sıçan teyze senin, "cumhurbaşkanını ıstırırım, yalarım" diye kaş göz yapan amca benim, temiz bir yarım saatime kıymışım. Bu zırzop hayvan da tuz biber ekti üstüne. Hele bi de piton efendinin sanki gergedan devirmiş gibi kasım kasım kasılması yok mu? Lanet olsun Youtube sana! Hışımla kapattım bilgisayarı.
Bu elîm hadiseyi müteakip tam 1 ayın ardından hayat geçti karşıma... Ve dedi ki olm Umut, hani o kızdığın sincap var ya, senin de ondan pek bir farkın yok aslında. Nasıl mı?
Hack'lendik biz şirket olarak.
Hey gidi Umut Efendi! Veri güvenliği ve yedekleme gibi konularda 5 sene öncesinin teknolojik standartlarına göre önlemler almışsın ya, kendini emniyette sanıyorsun. Ah, alık insan! Hacker dediğin senin gibi yerinde saymıyor ki; yöntemlerini günbegün geliştiriyor, sen arka ayaklarının üzerinde şirin şirin ticaretini yaparken usulca yaklaşıp etrafını sarıyor.
Basit şifreler, yol geçen hanına dönmüş port numaraları, seyrek alınan yedekler... Ah, seni kalın kafa! Belki Hacker bile bu kadar korunmasız bir kurban bulabildiğine şaşırmış ve "bu işte bi pislik olmalı" diye bir an düşünmüştür kendi kendine...
Ve tabi beklenen son (deja-vu).
Bir Cumartesi sabahı tamamen paralize halde bulduk bilgisayar sistemimizi. Sunucuya bağlanabiliyoruz fakat muhasebe veya B2B programlarımıza erişemiyoruz. İnternete bağlı görünüyoruz ama hiçbir web hizmeti çalışmıyor. Sunucu bilgisayarımız, çiplerine felç etkili bir serum şırınga edilmiş gibi yattığı yerden mel'un mel'un gözlerimizin içine bakıyor. Bişeyler demeye çalışıyor ama anlayamıyoruz.
Klasik Türk sincabı refleksiyle "La bi kapatıp açalım, belki düzelir" diyorum. Hay hay, Server baştan başlıyor. Yine belli bir noktaya kadar sürüne sürüne ilerleyip sonra salıveriyor kendini yere.
SQL ile ilgili birtakım hizmetler mi başlatılamadı acaba? Kontrol ediyorum, hepsi tamam. Yerel ağ ayarları peki? Sıkıntı görünmüyor. Peki ne var, ne?
Piton var ahmak, piton!
Server'ın kök dizininde RAR formatında sıkıştırılmış 3 dosya halinde buluyorum onu. Dosyaların boyutları onlarca gigabyte. İçlerinde tonlarca sistem bileşeni. A-ha! Sincap hislerim alarm veriyor. Nihayet!
Açmaya çalışıyorum RAR arşivlerini. Şifrelenmiş. Nasıl açıcaz? Yandık!
Derken aynı dizinde REDME!!!!i.txt isimli bir metin belgesi fark ediyorum. Belge, son derece özenli yazıldığı her halinden belli olan dosya adıyla dikkat çekmeyecek gibi değil. Çift tıklıyorum bakalım ne yumurtlayacak diye. Buyurunuz, yumurta şu şekilde:
Tabi kabullenmek kolay olmuyor. Bir süre bir inkar psikolojisi içinde, kendi kendime konuyu değiştirmeye çabalıyorum:
- Hehe, salağın kullandığı Türkçe'ye bak. Dilbilgisi sıfır. Ehe. Ne biçim.
Konu değişir gibi oldu, evet, ama gerçeğin kendisi yerinden kımıldamadı maalesef: Sıçtık.
Psikolojinin kanunları kendi doğal silsilesi içinde çalışmaya devam etti; inkarın yerini kızgınlık aldı.
- Şerefsizin üslubuna bak! 'Güvenli şifre altında arşivlenmiş'. Sanki amme hizmeti yapıyor onun bunun çocuğu. Kimin verisini kime şifreliyosun olm sen?!
İşte böyle kıza söve vardım son safhaya: Kabullenme.
- N'apıcam şimdi ben? Teknik bilgi sahibi değilim ki sistemi kurcalayayım? Kaş yapayım derken göz çıkarmak var... Dur, en iyisi bir bilene sormak!
Bizim bu YEDPA'da ara sıra başvurduğumuz bir "bilgisayarcı" var, Ali. Çok derin birikimi olmasa da iyi niyetiyle elinden gelen yardımı yapan, gözü tok, gönlü zengin, güzel bir arkadaş. Alo der demez tek nefeste özetledim olan biteni. İlk tepkisi aynen şu şekilde oldu:
"YAAAaaaaaaaaaaaaaaaa...."
Panik halindeki bir yakarıştan acı içindeki bir inlemeye düşen ses tonu...
Sanki vefat haberi verdik.
Bir süre sonra toparladı Ali kendini:
- Abi, para istiycek senden.
+ Biz kendimiz sistem geri yükleme falan yapsak?
- Yok. Para istiycek.
+ En azından gelip bi baks...
- VERME PARAYI!
+ T... tamam, vermem.
- Benim iki tane firmam var, ödediler öyle. İki aydır bekliyorlar şifre gelecek diye.
+ İki aydır sistemleri çalışmadan öylece bekliyorlar mı yani?
- Hayır öyle değil ama sen sakın para falan verme.
+ Peki vermedik. N'apıcaz?
- En son yedeği ne zaman aldınız?
+ Uzunca bir zaman oldu.
- YAAAaaaaaaaaaaaaaaaağğğğ... (bu sefer sonunda can çekişme efekti de var)
+ Ali?
- Abi geçmiş olsun, herşeyi baştan kuracaksınız.
+ Olur mu yahu! Binlerce stok kartı, dünya kadar cari hesap, parası, parametresi derken ölürüz.
- Geçmiş olsun abi. Üzgünüm. Çok üzgünüm.
Yo, bu kadar kolay olmamalı!
Kimi arasak, kime danışsak?
Buldum: B2B hizmet sağlayıcımız Eryaz Software! Onlar kesin bilgilidir, deneyimlidir bu konularda.
Gerçekten de haklı çıktım; Eryaz anlattıkça anlattı. Şu yakın dönemde Hacker kardeşimizin bizim piyasada birçok firmayı sıradan geçirdiğini ve sonunda büyük ikramiyenin bize de vurduğunu öğrenmiş olduk. Bugüne kadar en ucuz sıyıran 1500 Euro'yla kurtarmış. Temiz bir 5,000 TL girdi demek ki...
Tabi tüm bunlar olup biterken saat de öğlene yaklaştı. Müşterilerden telefon yağıyor, 'sistemden sipariş giremiyoruz' diye şikayetler yükseliyor. Ön muhasebe sürekli dürtüyor "abi ne zaman fatura kesebiliriz?"... Plasiyerler isyanda, bileklerini kesecekler stok datası göremedikleri için. Lan düne kadar nasıl yürüyordu işler? 10 sene önce var mıydı bu sistemler?
Arayıp babama da haber verdim durumu. Dedim böyle böyle, ben metin belgesinde yazan Hacker adresine bir e-mail atıp soracağım ne yapılması gerektiğini.
Şirketteki bilgisayar sistemi internete imkan vermediğinden açtım i-Pad'i, başladım yazmaya. Canım i-Pad'imin otomatik düzeltmeleri sayesinde iki dakikalık işi on dakikada bitirebildim. RAR yazıyorum mesela, "hayır o RAR değil, far" diye atlıyor hemen. Anladım i-Padciğim, çomçok akıllısın da biraz müsade etsen? Hacker kardeşle konuşmamız gereken meseleler var...
Babam da bu arada çevresindeki iş arkadaşlarına danıştı konuyu. Derken bir "uzman" numarasına erişildi. İsmi Sencer. Üfff, siber dehaymış! Kedinin fareyle oynadığı gibi oynarmış hırsızlarla. Hacker kimmiş lan! Hacker adam mıymış?
Babam dedi, bunu ara, İsmail Bey'in selamını söyle, yardımcı olacak bize.
Arayıp babama da haber verdim durumu. Dedim böyle böyle, ben metin belgesinde yazan Hacker adresine bir e-mail atıp soracağım ne yapılması gerektiğini.
Şirketteki bilgisayar sistemi internete imkan vermediğinden açtım i-Pad'i, başladım yazmaya. Canım i-Pad'imin otomatik düzeltmeleri sayesinde iki dakikalık işi on dakikada bitirebildim. RAR yazıyorum mesela, "hayır o RAR değil, far" diye atlıyor hemen. Anladım i-Padciğim, çomçok akıllısın da biraz müsade etsen? Hacker kardeşle konuşmamız gereken meseleler var...
Babam da bu arada çevresindeki iş arkadaşlarına danıştı konuyu. Derken bir "uzman" numarasına erişildi. İsmi Sencer. Üfff, siber dehaymış! Kedinin fareyle oynadığı gibi oynarmış hırsızlarla. Hacker kimmiş lan! Hacker adam mıymış?
Babam dedi, bunu ara, İsmail Bey'in selamını söyle, yardımcı olacak bize.
Pek ümidim olmasa da aradım ben de:
- Nhalo!
- Nhalo!
+ Sencer Bey merhaba, ben İsm...
- Tamam! Haberim var. Ver! Ver ver adresini ver!
+ Kimin adresini?
- Hackleyen puştun! Çabuk hemen bakayım kimmiş.
+ Siz tanıyor musunuz hepsini?
- Cismen değil ismen. Hepsiyle var bir geçmişim. Geçmişini sktiklerim.
+ Ehm... Ben... Veriyorum adresi, bi saniye.
- Dur tamam verme istemez. Zaten hepsi birbirinin aynı. E-mail at oraya! Hemen at.
+ Oraya? Nereye?
- Hackleyen ibineye!
+ Oraya? Nereye?
- Hackleyen ibineye!
+ Ona attım zaten.
- Ne istedi pezevenk? Çok mu istedi? Pazarlık et mutlaka.
+ Daha cevap yazmadı.
- Bak hiç çaresi yok. Parayı ödiycen. Peşin söyliyim, ödiycen.
+ Ben belki başka yoldan bir çözümü olur diye...
- Yok! Ben günlerimi gecelerimi verdim arkadaşım. WinRAR firmasıylan bile yazıştım. Kıramazsın o şifreyi.
+ Belki şifre olmasa bile...
- Olmaz! Bak milletvekilinin oğlunu bile tokatladı bu dinsizler. Bilişim suçları özel tim kurdu, hakkından gelemedi. Sen mi geleceksin?
+ Demek o kadar profesyoneller...
- Yok ya ne profesyoneli. Göt göbek sahibi ergen müsvetteleri! Akşama kadar sağı solu çarpıyorlar, topladıkları parayı da sabaha kadar online kumar sitelerinde yiyorlar. Nelerini gördük biz.
+ Madem bu konuda deneyiminiz var, sizce nereye kadar zorlayayım pazarlığı?
- Zorla! Çok zorlama! Bak ben sana bunlarla geçmiş yazışmalarımı e-mail atayım. Ver adresini.
+ Ha, iyi olur. Bir fikir verir en azından. Benim adres...
- Söyleme! Telefondan mesaj at. Yalnız ben bu akşam yurt dışına çıkıyorum. Bir ay İtalya'dayım. Bana ulaşamazsın. Benim ortak var Bursa'da, olmazsa onla irtibat kur.
İş ne ara Bursa'ya uzadı, hangi ara İtalya'ya sıçradı bilemiyorum. Adresi yazıp mesajı gönderdim. Ses gelmeyince bir iki defa da aradım, açmadı. Bursa'daki ortağı kim, numarası ne, hiçbir fikrim yok. Mesaja ya da çağrıya döner mi bilemiyorum. Tek bildiğim, şapa oturduğum.
Biri diyor sakın para verme. Öbürü vericen diyor, başka yolu yok. Sistem kaput. Camia isyanda. Şap, kıçımda.
Tam bu düşünceler içindeyken, yaşadığım sürüncemeyi sezinlemiş gibi tek satırlık cevabı gönderiverdi Hacker kardeşimiz:
"$1700!"
Biri benden para istiyor diye bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi! Oh dedim kendi kendime, üstelik makul bir fiyattan açtı pazarlığı. Piyasayı düşürmek için e-mailde "sadece 3 günlük veri kaybımız var" diye yazmam işe yaramış demek ki.
Tabi hemen atlayacak değilim. Taş atmış da kolu mu yorulmuş eşşolueşşeğin, fiyatı biraz zorlayalım.
Biri diyor sakın para verme. Öbürü vericen diyor, başka yolu yok. Sistem kaput. Camia isyanda. Şap, kıçımda.
Tam bu düşünceler içindeyken, yaşadığım sürüncemeyi sezinlemiş gibi tek satırlık cevabı gönderiverdi Hacker kardeşimiz:
"$1700!"
Biri benden para istiyor diye bu kadar sevineceğim aklıma gelmezdi! Oh dedim kendi kendime, üstelik makul bir fiyattan açtı pazarlığı. Piyasayı düşürmek için e-mailde "sadece 3 günlük veri kaybımız var" diye yazmam işe yaramış demek ki.
Tabi hemen atlayacak değilim. Taş atmış da kolu mu yorulmuş eşşolueşşeğin, fiyatı biraz zorlayalım.
Zorlayalım da nasıl yapalım?
Adam parayı Amerikan Doları olarak istiyor ama hangi ülkenin vatandaşı acaba? Evet, önemli bir detay bu. Çinli'ye el ense çekmeyle Rus'u kündeye getirmenin teknikleri birbirinden farklı...
Nereli bu? A/S/L diye sorup işin gizemini bok etmek de var ama en güvenlisi lafı kısa kesip pazarlıkta Türk işi takılmak sanırım.
"Hacı çok istiyosun. Kolay kazanmıyoruz biz o parayı. Ama bak, helalinden bi 500'lük çalışır sana." minvalinde bişeyler yazdım.
Yemedi.
"Hacı çok istiyosun. Kolay kazanmıyoruz biz o parayı. Ama bak, helalinden bi 500'lük çalışır sana." minvalinde bişeyler yazdım.
Yemedi.
Belli ki Türk değil :Pp
Geliniz, işbu cevabı birlikte analiz edelim:
1) Kullandığı adrese ve mail'de geçen bazı karakterlere bakılırsa "gfrsbnf fgbsgfn" isimli arkadaşımız Rusya'dan.
2) Cazip teklifimize (!) kayıtsız kalamamış ve "we can lower the price a bit" demiş (fiyatı biraz düşürebiliriz).
2) Cazip teklifimize (!) kayıtsız kalamamış ve "we can lower the price a bit" demiş (fiyatı biraz düşürebiliriz).
Birinci çoğul şahısta konuşması insanda bir "hacker çetesi" algısı oluşturmuyor değil, diğer yandan muhatabımız single bir ergen de olabilir (Sencer Bey'in çok şık betimlediği biçimde).
3) İkinci cümle çok şaibeli: "but your tsyfry very small" (senin tsyfry çok küçük)
Olmaz! Bir Türk'e bu denmez! Dediğinde Türk'ün aklına ilk gelecek olan bellidir; buna "asıl seninki küçük, yavşak!" diye cevap verilir.
Tabi ben akl-ı selimi elden bırakmadım. Belli ki bu "tsyfry" her ne anlama geliyorsa Google Translate'in elinden bir şekilde kaçmayı başarmış. Minik bir araştırma sonucu öğrendim ki kelimenin Kiril alfabesindeki karşılığı "цифры". Anlamı da teklif, tutar, rakam...
(Oh, müstehcen bişey değilmiş yani :P )
4) Üçüncü ve son cümle: "$1500, and only if the payment will be fast." (1500 Dolar, o da ancak ödeme hızlı olursa)
Bak bak, gecikmeye de tahammülü yok. Prensip adamı. İşler hızlı yürüsün istiyor paşam.
Yine de pazarlığa açık olması iyi, şimdiden 200 Dolar daha kardayız. Üstelik daha güreşe yeni başladık.
Bu düşüncelerle 750 Dolar'a çıkardım teklifi. Dedim 3 günlük veri kaybı için bu bile çok fazla. Kabul etmezsen en son yedekten itibaren elle girerim kayıp verileri.
Hayatımın en riskli blöfü olabilir bu!
Adamın cevabını beklerken bir yandan da alternatif geliştirmeye, çözüm yolları araştırmaya devam ediyorum tabi. Yoğun uğraşlar sonunda ofise bir veri kurtarma uzmanı getirmeyi başardım. Sistemi evirdi çevirdi ve teşhisi koydu: Umutsuz vaka.
Ardından babam yanında bir başka uzmanla geldi. Onu da buyur ettik, Server'ı bir güzel harmanladı ama işin içinden çıkamadı. 1 saat sonra o da pes etti. Dediğine göre Rus arkadaş ilk olarak ayın 20'sinde çalmış kapımızı. 8 gün boyunca bizim sunucu üzerinde şifre kırıcı bir program çalıştırmış, sonunda da içeri girmeyi başarmış. Verileri arşivleyip şifrelemek için 2 gün daha beklemiş, çünkü adamlar tarz olarak fitili Cuma akşamları ateşliyorlarmış. Zamanlama bu şekilde belirleniyormuş ki hafta sonu fiyat müzakereleri ile geçsin, Pazartesi sabahı da artık anlaşma sağlanan son meblağ her neyse hesapta olsun.
Biz böyle aramızda spekülasyona devam ederken Rusya'dan karşı teklif geldi:
$1200 son fiyat!
Bu düşüncelerle 750 Dolar'a çıkardım teklifi. Dedim 3 günlük veri kaybı için bu bile çok fazla. Kabul etmezsen en son yedekten itibaren elle girerim kayıp verileri.
Hayatımın en riskli blöfü olabilir bu!
Adamın cevabını beklerken bir yandan da alternatif geliştirmeye, çözüm yolları araştırmaya devam ediyorum tabi. Yoğun uğraşlar sonunda ofise bir veri kurtarma uzmanı getirmeyi başardım. Sistemi evirdi çevirdi ve teşhisi koydu: Umutsuz vaka.
Ardından babam yanında bir başka uzmanla geldi. Onu da buyur ettik, Server'ı bir güzel harmanladı ama işin içinden çıkamadı. 1 saat sonra o da pes etti. Dediğine göre Rus arkadaş ilk olarak ayın 20'sinde çalmış kapımızı. 8 gün boyunca bizim sunucu üzerinde şifre kırıcı bir program çalıştırmış, sonunda da içeri girmeyi başarmış. Verileri arşivleyip şifrelemek için 2 gün daha beklemiş, çünkü adamlar tarz olarak fitili Cuma akşamları ateşliyorlarmış. Zamanlama bu şekilde belirleniyormuş ki hafta sonu fiyat müzakereleri ile geçsin, Pazartesi sabahı da artık anlaşma sağlanan son meblağ her neyse hesapta olsun.
Biz böyle aramızda spekülasyona devam ederken Rusya'dan karşı teklif geldi:
$1200 son fiyat!
Şu anda bile YEDPA rekoru elimizde. Bilinen en düşük rayiçten yaklaşık yüzde otuz daha hesaplı soyulacağız. Kendimizle ne kadar övünsek az! Maşallah, züğürt tesellisinin sözlük anlamıyız.
Babam "En son 1000 dolar teklif et kefereye" dedi.
+ 900 mü desek?
- 1000 de, düz olsun. Zaten onun beklediği rakam da bu.
+ İyi işte, 900 diyelim, o 1000 desin.
- Yahu direkt 1000 dolar teklif et, bir an önce şifremizi versin it!
Babamın dediği gibi yaptım, fakat "bir an önce şifremizi versin" kısmı kafama takıldı. Sonuçta adam hırsız, adam kanunsuz. Parayı aldıktan sonra şifremizi vereceğinin bir garantisi var mı?
Bu kaygımı da ekledim e-mail'e. "Sana neden güvenelim?" diye sordum, "ya şifreyi göndermezsen?"
Yanıt 5 dakika sonra geldi: "Bize güvenmekten başka çareniz yok."
Doğruya doğru.
Doğruya doğru.
"Son fiyat da $1100. Vereceğimiz isme Western Union ile göndereceksiniz."
Şimdi sıkı durun.
Hani sizi tanımayan biriyle iş yapacaksanız güven duygusu oluşturmak için daha önce çalıştığınız kurumlardan referans verirsiniz ya?
Bu bizim Rus da mail'inin sonuna bu tarz bir not düşmüş. Daha önceki "işlerinden" birinin telefon numarasını vermiş, "istersen buradan sorup öğrenebilirsin bizim çalışma ilkelerimizi" demiş.
Yani iş ahlakının böylesi!
Utanmasa "sözümüz senettir" diyecek, öyle vakur bir edası var haydutun.
Ne diyeyim, Allah hırsızın da namuslusunu versin.
Madem iş buraya kadar geldi, referansı yoklamanın ne zararı olabilir ki? Çevirdim numarayı.
Manisa'da bir çikolata fabrikası.
Bilgi işlem konusunda kime danışabileceğimi sordum, Veli Bey diye birini bağladılar. Konuyu özetlemek için henüz girişi yapmıştım ki Veli Bey heyecanla kesti sözümü:
- Buldunuz mu herifleri?!
+ Yok, daha çok onlar bizi buldular diyebiliriz.
- Nasıl yani sizi de mi ebelediler?
Ebelemek?
+ Biraz öyle oldu galiba. Sistemimizi kilitlediler. Firmanızı da referans olarak gösterdiler.
- Referans mı?
+ Evet, parayı alınca şifreyi vereceklerine dair bir tür güvence.
- Haa, o konuda sıkıntı yok, güvenebilirsiniz.
Sıkıntı yok?
Güvenmek?
Arkadaş, milletçe soyulmayı nasıl kanıksadıysak artık!
+ Şifreyi verdiler yani, açabildiniz arşivleri?
- Evet evet, hemen gönderdiler hiç bekletmeden.
+ Peki teşekkür ederim. İyi çalışmalar size.
- Bir saniye! Sorması ayıp, kaç Euro istediler?
+ Euro değil Dolar istiyorlar. 1700'den kapı açtılar, en son 1100'e kadar düştüler.
- Aman kaçırmayın! Çok iyi fiyat. Biz 3000 Euro ödedik yahu!
+ Geçmiş olsun size de. Bilgi için teşekkürler Veli Bey. İyi günler.
- İyi günler. Hemen gönderin, hemen.
Utanmasa "sevgi ve muhabbetlerimi de iletin" diye ricacı olacak. Neyin kafası bu? N'apıyolar o fabrikada, akşama kadar çikolata mı yiyorlar bilmem ki?
Neyse döndük kendi derdimize. Babam da tutturdu mu 1000 dolardan bir kuruş yukarı olmaz diye! Nuh diyor, peygamber demiyor adam.
- 1000 Dolar ya da bu iş yatar. Böyle yaz.
+ Baba ipler adamın elinde. Ya "canın nasıl isterse" diye kestirip atarsa?
- Atamaz. 1000 Dolar neyine yetmiyor haysiyetsizin?
+ Adam yan çizerse göçeriz baba. Bak 1100 de iyi fiyat. Gel zorlamayalım.
- 1000 yaaaaz.
+ Baba?
- 1000.
+ Piki.
Yazdım.
10 dakika sonra hacker son kararını tebliğ etti:
"1100. Western Union. Düşünün. Yarın sizin saatinizle 16:00'da burada olacağız."
Bunu yüksek sesle tercüme etmek, karşındaki barut fıçısına yanan kibrit atmakla aynı şey.
- Ne diyor dinsiz kitapsız?
+ Öüüü, şey diyor.
- NEY! Ne diyor?
Benim kibrit yanmıyor.
Kafamda birkaç düşünce var birbiriyle boğuşan, kırk satır mı kırk katır mı cinsinden.
Ben karar veremeyip geveledikçe babamın sinir katsayısı yükseliyor.
- Lan?!
Az daha oyalansam, biraz daha salağa yatsam benden ümidi kesip Sümeyye'yi isteyecek babam!
İçgüdüsel olarak ağzıma ilk geleni söylüyorum:
+ Baba bugün Cumartesi, açık Western Union ofisi nerede bulacağız?
- Ben ne bileyim oğlum, benim işim bankayla. Ne anlarım Vester Unyor'dan?!
+ Bi sorayım o zaman ben, banka transferi ya da Paypal falan kabul ediyor mu bakalım.
- Sor hemen uzamasın şu iş. Para paradır yahu!
Evet, "yarın saat 4" meselesini ve "son fiyat 1100" sorunsalını şimdilik karambole getirip ötelemiş olduk :)
"1100 olsun ama iş yarına kalmasın, ışık hızıyla transfer edicez paranı" diye yazdım.
Parayı duyunca bizim Hacker'ın kulakları hemen dikildi tabi. Yarın akşam üzeri geliriz diye ağırdan satan arkadaş direkt Western Union hesap detaylarını dökülüverdi.
Rusya - Ekaterinburg
İsim - Aleksandr Abdulbarievich Biktagirov
(ismine değdirdiğim)
Hemen internetten bir araştırma yaptım, bankaların internet şubelerinden online Western Union transferi de yapılabiliyormuş. Girdim şirketin hesabına, para var ama Western Union diye birşey yok menüde. Aradım müşteri hizmetlerini. Meğer o menü kurumsal hesaplarda yokmuş. Kahır mektubunda son sayfa.
Parayı bireysel hesabıma gönderip oradan Western Union menüsünü buldum, 1100 dolar (+ 78 dolar komisyon!) karşılığı Türk Lirası'nın kıçına okkalı bir tekme savurdum. Burdan taaa Rusya'ya kadar uçtu.
Sarıldım klavyeye, öfke kustum:
"Gönderdim paranı piç kurusu! Şimdi ver şu lanet şifreyi Allah'ın belası!"
Yo adamım, belki paralel bir evrende böyle yazabilirdim :/
Onun yerine "Para hesabınızda, onay kodu şu şu, lütfen artık gönderir misiniz şifremizi?" şeklinde istirhamda bulundum.
Ricam karşılık buldu:
Buyurun, burdan yakalım.
Biz bir taraflarımızı yırttık adama parayı yetiştirelim de yarına bütün sistem çalışır vaziyette girelim diye. Vicdansız, "bugün bankalar açık değil, pazartesi parayı çekip şifreyi vereceğiz" diyor. Bir de "üzülme, seni kandırmayız" diye teselli vermiş. Güven bunalımı da yaşıyor arkadaş; dekontun kopyasını istiyor. Allahım sana geliyorum!
Ne yapayım?
Manisa'daki çikolata fabrikasından Veli Bey'i getirdim aklıma.
Kendimi endorfin denizinde yüzerken hayal ettim.
Sonra dekontu yollayıp şifreyi acil beklediğimiz mesajını da iliştirdim.
"Baba" dedim, "bu iş tamamdır".
- Tamam mı? Geldi mi şifre?
+ Rusya'da mesai saati başlar başlamaz, öhm, 1100 doları çekip şifreyi gönderecekmiş.
- Niye hemen göndermiyor it oğlu it? Söyle! Yaz! Hemen göndersin.
+ Yazdım zaten de beklemekten başka çaremiz yok şu an.
- İyi hadi madem kapatalım gidelim. Pazartesi sabah ola hayrola.
1100 dolardaki ekstra 100'ün babamın radarına yakalanmaması, yakalansa da ceza yememesi ayrı bir güzellik oldu. "Sabah ola hayrola" çizgisine çekilmesi ise kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibi (gerçi göbek üstü böyle, az biraz pişikli)...
Benim açımdan çileli bir bekleyişten ibaret olan stresli hafta sonu ağır aksak geride kaldı. Pazartesi sabah 7'de namuslu hırsızdan bir e-mail geldi: "En geç 2 saat içinde şifre elinizde!" Teaser veriyor terbiyesizin evladı!
Ve saat 9 sularında şifre de teşrif etti:
89u89u-958uf,-9230=-36i9.-6i9d6-935i68jd999999995i;45wwwwy56y6kwiy6kdxwhkxxx59
Hööh!
Bu şifrenin karşısında bizim Server şifremiz, Yadigar'ın karşısındaki Kemal Sunal gibi.
Girdik hemen RAR dosyasına, yediveren misali açıldı caanım datalarımız. Kucakladım onları. Vernellenmiş havluya sarılıp yüzünü gömen anne gibi mütebessim, çektim kokularını içime. Ve sabahın kör saatinden beri şirkette bekleyen bilişimci Mehmet Bey'i sisteme saldım, çağın ötesindeki güvenlik ve yedekleme önlemlerini alması için.
Velhasıl geldik, gördük, geçirdik.
Bu sincaba artık piton işlemez kardeşim.
(5 yıl sonra yine hack'lendi)
http://i49.tinypic.com/ke6jop.jpg
YanıtlaSilasldkjhaskhdaslhdlsahdlahlkajsl ulan ne güldüm ya
YanıtlaSilUmut bey adres verin de bir şişe soğuk su yollayalım. :P
YanıtlaSilŞişe değil de damacana yapsak biz onu? ;)
SilSonuna kadar sıkılmadan okudum :) Güzel macera
YanıtlaSilUmut geçmiş olsun, hacklenmenize üzüldüm ama eee nasıl desem, yazıyı okurken çok keyif aldım :)
YanıtlaSilgeçmiş olsun hacı bundan sonra önlemlerinizi sıkı tutarsınız inşallah
YanıtlaSilGuvenlik onemli tabi geçmiş olsun diyelim sıkılmadan okudum
YanıtlaSilİnternet ile sisteminiz arasına ayrıca bir katman yerleştirmişsinizdir artık. En güvenli yol olmayan yoldur sonuçta.
YanıtlaSilP.S.: Şifreleri de arkadaşın size verdiği cevap gibi generated complex birşeyler verin bende öyle yapıyorum, kırılmayı engellemez ama kırılma saatini günlerce geciktireceği için elemanları vazgeçirtebilir.
Boylesine can sikan bir olayi bu kadar eglenceli anlatmaniy hos olmus. Hmm gecmis olsun tabii.
YanıtlaSilAdam bir sey calmamis ki, veriler yine senin bilgisayarinda:)
YanıtlaSilGeçmiş olsun okurken gülmekten yarıldım :D Aynı olay birkaç ay önce eniştemin şirketinin başına geldi. Bil. müh. olarak beni aradılar biraz araştırmadan sonra parayı vermekten başka çare olmadığını bende anladım. Yanlız şunuda belirteyim virüs şirket çalışanlarına gönderilen mail vasıtasıyla bulaşıyor. Banka ekstresi borç bilgisi gibi sahte maillerin eklerini şuursuzca açan şirket çalışanlarından biri sağolsun. Mail Spama düşse bile burası türkiye embesiller bulur yine açarlar o maili :D
YanıtlaSilher hafta 1 şirketi böyle çarpsan en az 1100 dolar iyi para :D ,çok geçmiş olsun
YanıtlaSilmükemmel bir anlatım şekli :) . Kitap yaz okuyalım
YanıtlaSilGüzel bir yazı olmuş masal gibi okudum. Ama malesef gerçek ve insanları böyle soyuyor kepazeler...
YanıtlaSilIsmi lazim olsa da veremeyecegim bir firmanin IT sorumlusu olarak calistim ve ne yalan soyleyeyim, her sabah "Acaba bugun sistemem bisi oldu mu lan" diyerek korku icinde gecen 2 senem var. Kurtuldum o isten, ilk defa bir isten cikarildigima sevindim, icim rahatladi :D
YanıtlaSilSizlere de gecmis olsun.
Ransomware diye geçiyor literatürde bu olay. Gayet keyifli olmuş yazınız. Trajikomik :)
YanıtlaSilManisalı çikolatacı insana yaşama sevinci katar. Öyle insan mı olur lan :)))))))
YanıtlaSilYazınız çok rastgele denk geldi ve neymiş bakalım dedim. İyiki bakmışım. Gülmekten çene kaslarım ağrıdı. Anlatım süper olmuş. Ara sahneler falan şahane :). Güvenlik önemli tabi. Bunun yanında kullandığınız sisteminde önemi var ki artık Windows mu kaldı ya.. Yeni şeyler deneyin derim :D
YanıtlaSilAllah kimsenin başına vermesin.O yüzden komşu ülkelerle anlaşmak çok zor.Bir kıvılcım çıktı mı kurtul kurtulabilirsen :) ...
YanıtlaSilAcı ama gerçek, araç çarpmadan üst geçit yaptırmadığımız gibi dikkat etmiyoruz böyle şeylere, sonu da güzelmiş 5 yıl sonra sistem güvenliği yenilenir :D Yazı çok güzeldi severek okudum
YanıtlaSilHarika bir yazı ellerinize sağlık. Uzun zamandır bu kadar eğlenmemiştim.
YanıtlaSilUmut Bey çok keyifle okudum. Tebrik ederim.
YanıtlaSilÖncelikle geçmiş olsun. Bilim kurgu romanı gibi yazmışsınız. Sizden iyi bir yazar olurmuş maşallah
YanıtlaSilwinrar şifresi nasıl kırabilirim die aratırken buraya geldim güzel hikaye :D
YanıtlaSil